‘Mevlânâ Abdurrahman-i Câmi’ olarak etiketlenmiş yazılar

Molla Abdurrahman-i Câmi (r.a.) nin Herat’taki kabri

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu);

Hirat’da yetişen âlim ve evliyânın en büyüklerinden. İsmi, Abdurrahman bin Nizâmeddin Ahmed olup, lakabı Nürettin’dir. Câmi ve Mevlânâ nisbetleri ile meşhur oldu.

Anadolu’da Molla Câmi diye tanınmaktadır. 817 (M.1414) de İran’ın Câm kasabasında doğdu. İmâm-i Muhammed Şeybani hazretleri (r.a.) nin soyundandır. Beş yaşında iken Muhammed Pârisâ hazretleri (r.a.) nin huzuruna getirilip, teveccühüne mazhar oldu. Mevlânâ Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) den feyz alarak kemâle geldi ve İrşad’a mezün oldu.

Çok kitab yazdı.

Nefehât”, “Şevâhid-ün-nübüvve” kitabları meşhurdur. Çok kerametleri görüldü. Fatih Sultan Mehmet, onu İstanbul’a davet etti. Konya’ya kadar geldi Fatih’in vefatını haber alınca geri döndü.

Hirat’da Şeyh-ül-İslâm idi. 898 (M. 1492) senesi Muharrem ayının 18. Günü, Cum’a ezani okunurken, Hirat’da vefat etti.

Mevlânâ Abdurrahman (r.a.) nin babası Nizameddin Ahmed, ilim ve takva sahibi idi. Haramlardan şiddetle kaçardı. Oğlunun da ilim ehli olması için Hirat’daki Nizamiyye medresesi’ne geldi. O sırada Abdurrahman Cami henüz küçüktü. Bülüğ yaşına gelmemişti.
Fakat medresede; zekası, meseleleri anlamkta fevkalâde kavrayışı, hocaları ve arkadaşları üzeründe büyük bir te’sir bıraktı.

Tahsilinin başlangıcında, “muhtasar” ve “telhis” isimli kitablar üzerinde çalışırken, daha önce gelen ileri sınıftaki arkadaşları “şerh-i miftah” ve “mutavvel” isimli kitabları okuyordu.

Mevlânâ Abdurrahman (r.a.), kısa zamanda kendi kitablarını bitirip, en ileri seviyedeki arkadaşlarının okuduğu kitabları okumaya başladı. Bu derece sur’atle arkadaşlarına yetişip onları geçmesi herkesi şaşırttı.

Nitekim hocaları;

-“Semerkand, Semerkand olalıdan beri, Molla Cami (r.a.) den daha zeki ve daha kabiliyetli bir kimse görmdi.” Demekten kendilerini alamadılar.

Burada haci Ali Semerkandi’nin, Şihabüddin’in ve Mevlânâ Cüneyd-i Usûli (r.anhüm) nin derselerine devam etti.

Din ilimlerinden başka, diğer fen ilimlerine de ilgi duyan Molla Câmi, uluğ bey zamanında Bursa’lı Kad-ı Zâde Rumi ‘nin matematik derslerine devam etmiştir.

Bu sırada Hirat’da meşhur Astronomi âlimi Ali Kuşçu ile görüştü. Ali Kuşçu, Molla Cami (r.a.) ye Astronomi ilmine dair gayet güç suallerden birkaç tanesini sordu. O da hepsini, en ince ayrıntılarına kadar ayrı ayrı cevaplandırdı. Ali Kuşçu bu cevaplara hayran kaldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Molla Câmi (r.a.) nin Herat’teki kabirleri

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 2

Bunun üzerine Ali Kuşçu’ya;

-“Sizin ilim hazinenizde bundan daha üstün bir nesne yokmudur?” diyerek lâtife etti.

Ali Kuşçu ise;

-“Molla Câmi ile karşılaştıktan sonra, anladım ki ondaki bilgiler normal yol ile elde edilen bilgilerden değildir. Allah-u teâlâ’nın O’na olan bir ihsanıdır.” Demek zorunda kaldı.

Mevlânâ Abdurrahman Câmi (r.a.), kısa zamanda akli ve nakli ilimleri öğrendi. Öyle ki, Hirat’da meşhur olan beş âlimden birisi oldu.

Hirat’da Sa’düddin-i Kaşgârı hazretleri (r.a.), hergün Câmi kapısının önünde namazdan önce ve sonra talebeleri ile sohbet ederdi. Mola Câmi (r.a.) nin de yolu, o câminin önünden geçerdi.

Sa’düddin-i Kaşgâri hazretleri (r.a.), ne zaman Molla Câmi (r.a.) yi görse;

-“Bu gençte görülmemiş bir kabiliyet var. Onun haline aşık oldum. Bu gencin, bu istidadını boşa kullanmaması için onu yetiştirmeliyiz. Fakat bunu kendisinin taleb etmesi lazım.” Buyururdu.

Molla Câmi (r.a.), bir gün rüyasında Sa’düddin-i Kaşgâri hazretleri (r.a.) ni gördü. Molla Câmi (r.a.) ye;

-“Öyle bir sevgiyle bağlan ki, bırakmak mümkün olmasın.” Buyurdu.

Bu rüya Abdürrahman Câmi (r.a.) ye pek fazla te’sir etti. O anda Horasanda idi. O gün hemen yola çıkıp, Hirat’a geldi ve Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) nin huzuruna girdi. Onun sohbeti ile şereflendi. Bu sohbette, Kalbinde pek çok değişikliklere şahid oldu.

Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) nin bazı kerametlerini görünce, ona bağlılığı da arttı. Zahiri ilimlerin yanı sıra, batını ilimlerde de yükselmek için Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) hazretleri (r.a.) ne canla başla hizmet etmeye, onun teveccühlerine kavuşup, fevkalâde olgunluklara sahip olmaya başladı.

Sa’düddin-i Kaşgâri Molla Câmi (r.a.) nin ilk geldiği gün;

-“Rabbimize hamdolsun ki, Mevlânâ Abdurrahman gibi bir şahin tuzağımıza düşmüştür. Artık bunu yrtiştirmek zayı etmemek lazımdır..” buyurdu.

Artık hep onunla meşgül olmaya başladı.

Molla Câmi (r.a.) nin, Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) nin talabesi olduğunu işiten Muhammed Carcermi;

-“Beşyüz yıldan beri Horasan toprağının bir benzerini yetiştiremediği bir ilim erbâbını, Mevlânâ Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.), bir teveccühte yolundan çevirdi ve kendi “Ahrâriyye” ismi verilen yoluna aldı.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Mevlânâ Câmi (r.a.) mübarek kabirleri (Herat)

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 3

Mevlânâ Abdurrahim (r.a.) ise;

-“Abdurrahman Câmi hazaretleri (r.a.), aklı ve naklı ilimleri bırakıp tasavvuf yoluna girene kadar, insanı zahiri ilimlerden başka hiçbirşey kemâl derecesinde olgunlaştırmaz der idim. Fakat onun tasavvufa yönelişinden sonra, bu düşüncemin yanlış olduğunu anladım.” Dedi.

Abdurrahman Câmi (r.a.), Sa’düddin-i Kaşgâri hazretleri (r.a.) nin emriyle tenha bir yerde halvet etmeye, nefsini terbiye için riyâzet ve mücâhede yapmaya başladı. Yani, nefsinin isteklerini terk edip, istemediklerini yapmak için uğraştı. Vakitlerini, insanlardan uzak yerlerde Allah-ü teâlâ’yı zikretmek, namaz kılmak ve kur’an-i kerim okumakla geçirdi.

İnsanlardan öyle ayrılmıştı ki, âdetâ insanlarla konuşmayı unuttu. Aylarca devam eden bu hâlin sonunda kalb gözü açıldı ve melekler âlemini seyretmeğe daldı. Daldığı bu âlemin tecellileri onun gözünün önünde belirdi. Ve her şeyden sıyrılmış olarak kendini Allah-ü teâlâ’ya verdi. O zaman anlıyamadığı bir arzu ile Kâ’be’ye doğru yollara düştü.

Bir müddet gittikten sonra kendine gelip;

-“Ben hocamdan izin alamadan nereye gidiyorum? İzinsiz ve rızasız bir iş yapılır mı? Bu benim yaptığım doğru değildir, derhal dönmeliyim.” Diyerek, hocası Sa’düddin-i Kaşgâri huzuruna döndü.

Bu hadise üzerine Molla Câmi hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“Bu Ahrâriyye ismi verilen âlimler sisilesinin yoluna ilk girdiğim zamanlarda, bana nûr belirtileri görünmeye başladı. Hocamın emri üzerine bunlara iltifat etmeyip, o nûrun devamlı olmasını sağlamaya çalıştım.”

-“Şunu iyi bilmelidir ki; nûr, keşif ve kerâmetin meydana gelmesi, insanın tamamiyle olgunlaştığına, nefsini terbiye ettiğine işaret değildir. Bunlara güvenmemelidir. Talebeye em üstün kerâmet, hocasının sohbetiyle pişmesi, onun teveccühleri altında nefsinden kurtulmasıdır.”

Molla Câmi hazretleri (r.a.) birgün buyurdu ki;

-“Bize verilen bu kadar ihsanlar, hep Muhammed Pârisâ hazretleri (r.a.) nin bereketiyledir. Ben beş yaşında idim. O sene Hâce Muhammed Pârisâ (r.a.) hacca gidiyordu. Yolu bizim Câm kasabasına uğradı. Babam ve Câm’ın ileri gelen âlimleri, onu ziyaret etmek için huzuruna gittiler. Babam, beni de yanında götürmüştü. Babam onunla müsâfeha ettikten sonra, bana elini öpmemi emretti. Elini öptükten sonra, Muhammed Pârisâ bana iltifat ederek bir meyva (şeker) hediye etti. Teveccühlerine kavuştum. Aradan altmış yıl geçmesine rağmen, nurlu, mübarek yüzlerinin güzelliği hala gözümün önünden gitmemektedir. İşleriminm rast gitmesi, büyüklere olan muhabbet ni’metinin ihsan edilmesi, hep Muhammed Pârisâ hazretleri (r.a.) nin teveccühleri ve duaları bereketiyledir.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Mevlân Câmi (r.a.) nin eliyle yazmış olduğu “kafiye” kitabın ilk sahifesi

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 4

-“Bu “Ahrariyye” yolunun büyüklerine olan sevgimin meydana gelmesine sebep olanlardan biri de Fahreddin-i Luristani (r.a.) dir. Ben küçükken, bize teşrif etmişti. Kur’an-i kerim harflerini yeni öğrnmiştim. Beni kucaklarına oturtup, mübarek parmağıyla işaret ederek havada; Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) gibi muhterem isimleri yazardı.”

Ben onları okudukça hayret eder;

-“Bu çocuğun ileride bu yolun büyüklerinden olacağı umulur.” Der idi.

-“Bana iltifat eder, şefkat gösterirdi. Onun bu merhameti, ona ve onun gibi olan büyüklere muhabbet etmeme sebep olmuştur. O zamandan beri bütün arzum, o büyüklerin muhabbetleriyle yanmak ve son nefesimde o muhabbet ile ölmektir.”

Mevlânâ Abdurrahman Câmi hazretleri (r.a.), Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) nin yıllarca sohbetinde bulunarak, onun teveccühleri altında yetişti. Onun halifesi, vekili oldu. Hocası 860 (M.1456) senesinde Hirat’da vefat etti.

Mevlânâ Abdurrahman-i Câmi hazretleri (r.a.) zamanındeki âlim ve evliyâ ile görüşür, onlarla sohbet ederdi. Bunlardan biri de Muhammed Esed, biri Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleridir. Ubeydullah-i Ahrâr ile dört defa buluşmuştur. İlk görüşmelerinde Ubeydüllah-i Ahrâr (r.a.) ın büyüklüğünü kabul edip, ona bağlandı.

Onun feyz ve bereketlerinden istifade etmeye çalıştı. Ayrı oldukları zamanlarda, mektüb ile haberleşirlerdi. Birbirlerini ziyaret ettiklerinde, sohbetlerinin ekserisi süküt içinde geçirdi. Fakat kalbden çok şeyler konuşulur, dışarıdan seyredenler hiç konuşmuyor sanırlardı.

Bir defasında Molla Câmi hazretleri (r.a.), Taşkend’e Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri (r.a.) ni ziyrete gitti. Orada onbeş gün kaldı. Umumi olarak sohbetleri konuşmasız geçiyordu. Arada sırada Ubeydüllah-i Ahrâr ( r.a.) bazı şeyler anlatıyordu. Fakat bu konuşmaları orada bulunanlar anlayamıyorlardı.

Bir ara Mollâ Câmi hazretleri (r.a.);

-“Efendim, Şeyh-i kebir Muhyiddin-i Arabi (r.a.) nin Fütuhatında bazı mevzularda müşkilimiz vardır, bunların izahini istirham diyorum.” Dedi.

Hace Ubeydullah-i Ahrâr emir buyurup “Fütuhat” kitabı getirildi.Anlaşılmayan yerler gösterildiğinde;

-“Okuyun dinliyelim!” buyurdu.

Kitaptaki o mevzu, tane tane okundu. Sonra Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri (r.a.) izah etti. Fakat bu izahı oradaolanlar anlıyamadılar.

Bu izahın anlaşılmadığını gören Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri (r.a.);

-“Kitabı kapatınız!” buyurdu.

Kitabı kapattılar. Bir müddet sesizlik hakim oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Mevlân Câmi (r..) nin eliyle yazmış olduğu “Kafiye” risale’sinin ilk sahifesi

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 5

Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri (r.a.) murâkabeye vararak, başını göğsüne eğip tefekküre daldı.

Sonra;

-“Şimdi kitabı açınız!” buyurdu.

Kitabı açtılar ve okumaya başladılar. Bu defa, okudukça yazılanlar anlaşılmaya başlandı.

Daha önce niçin anlayamadıklarına hayret ettiler. Ubeydullah-i Ahrar (r.a.) ın bir nazarı, himmeti ve duaları bereketiyle, anlaşılmayan mevzu, bir defa daha okununca anlaşılır hale geldi.

Nitekim Mevlânâ Abdurrahman Câmi;

-“Hâce Ubeydullah-i Ahrâr (r.a.) öyle bir kimse idi ki, bir bakışları ile hasta olan kalbleri ıslah eder, kalbi havatırdan (kötü düşüncelerden) o derece çabuk temizlerdi.” Buyurdu.

Ali bin Hüseyn anlattı;

-“Mâverâünnehr’de iken, bir gece rüyamda Hâce Ubeydullah-i Ahrâr (r.a.) ı gördüm.

Buyurdu ki;

-“Hirât’da Mevlânâ Abdurrahman Câmi’ görenlerin, bize kadar zahmet edip gelmelerine lüzüm yoktur. Hirat’da nur deryası dalgalanırken, küçük bir ateş yakmak için Mâverâünnehr’e geliyorlar.”

Mevlânâ Abdürrahman Câmi (r.a.) 877 (M. 1472) senesinde Hicaz’a gitmek için yola çıktı. Her geçtiği şehirdeki âlimler onu karşılayarak, ziyaret edip, hayr duâsını aldılar. Bilmedikleri müşkillerini sorarak, verdiği cevaplara hayran kaldılar.

Bağdad’da Eshâb-i kirâm düşmanları ile yaptığı münazaralarda hep galip geldi. Bazı insaflı olanların tövbe ertmesine sebep oldu. Uğradığı yerlerde, sultanlardan, emirlerden ve halktan pek çok hürmet, izzet ve ikram gördü. Daha sonra vefat etmiş büyüklerin kabirlerini ziyaret etti.

Medine-i münevvere’ye geldiğinde, Peygamber efendimiz (s.a.v.) e olan muhabbetini dile getiren kasideler söyledi. Bu kasideler, okuyup anlayabilenleri hayran bırakmaktadır.

Mevlânâ Abdurrahman Câmi (r.a.) Hicaz seferi esnasında bir A’rabi ile karşılaştı. Molla Câmi (r.a.) nin güzel bir devesi vardı. O deve A’rabi’nın hoşuna gitti. A’rabi, kendi kafasına göre bir fiyat biçerek o deveyi satın almak istedi. Câmi (r.a.) A’rabi’nin ısrarına dayanamıyarak onun istediği fiyata devesini sattı. A’rabi kendi yükünü yükledi ve deveyi alıp gitti. Aradan on gün kadar bir zaman geçtikten sonra, o deve çölde kum fırtınasına tututlup öldü.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Molla Câmi (r.a.) nin mübarek kabirleri

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 6

A’rabi, Mevlânâ Câmi (r.a.) ye gelip;

-“Bana hasta bir deveyi sattın.” Diyerek, küstahça sözlerde bulubdu. Haddından fazla edepsizlik etti.

Molla Câmi (r.a.) adama parasını geri vererek;

-“Deve nerede öldü?” buyurdu.

O da;

-“Falan yerde istersen gidip görelim.” Dedi.

Mola Câmi hazretleri (r.a.) devenin öldüğü yere gitmeyi kabul kabul etti. Yola çıkmadan evvel, yakınlarından bir kimseye buyurdu ki;

-“Bu A’rabi’nin ölümü yaklaştı.”

A’rabi Mevlânâ Câmi (r.a.) yi tam devenin kum fırtınasına tutulmuş olduğu yere getirmişti ki, o anda yere düşüp can verdi.

Hac vazifesini yaptıktan sonra Haleb’e geldiler. Orada da bütün halk onu saygıyla karşladı. Pekçok ikramlarda bulundular. Oradan Tebriz, Horasan ve Hirat’a gitti.

Mollâ Câmi (r.a.) hacdan dönünce Hüseyin Baykara’nın kendisine tahsis ettiği bir medresede ders vermeye başladı. Arab diline ve edebiyatına büyük ilgi duyan Câmi (r.a.), bu dilde birçok eser yazmıştır.

Oğlu Ziyaüddin Yusuf için yazmış olduğu (El-fevaid-üzZiyâiyye fi- şerh-il-Kafiye) adlı Arabca gramer kitabı, Müslüman Türkler arasında “Molla Câmi” adıyla çok tanınmıştır. Ve medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Mevlânâ Abdurrahman Câmi (r.a.), Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) nin halifesi, vekili olduğu halde, önceleri tasavvuf edeblerini başkalarına bildirmekten çekinirdi.

Buyurdu ki;

-“Hocalık yükü çok ağırdır. Bu yüke tahammül edemem.”

Ancak bu ilmi öğrenmekte çok ısrar edenlere yardımcı oldu.

-“Talib çok fakat hakiki sâdık olanlar çok az…” buyururdu

Molla Câmi hazretleri (r.a.) nin sohbetinde bulunanlar, gam ve kederelerini unuturlar, neş’e ve ferahlık duyarlardı.

Sultanlara, vezirlere, vâlilere ve devlet büyüklerine yazdığı mektuplarda; onlara iyiliği, hayrı, adâleti, halka şefkatle muâmeleyi tavisye ederdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Balıklı Göl (Şanlı Urfa)

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 7

Hindistan’da Timuroğulları devletinin kurucusu olan Bâbur Şâh, Molla Câmi (r.a.) hakkında şöyle der;

-“Zamanında, zahiri ve manevi ilimlerde onun gibisi yetişmemiş gibidir. Onun övülmeye ihtiyacı yoktur. Ancak adını anmak, bizim için kurtuluşa vesiledir.”

Mevlânâ Abdurrahman Câmi hazretleri (r.a.), şöhret ve itibar kazanmaktan kaçardı. Halkın övmesine ve yermesine ehemmiyet vermezdi.

Daima namazda oturur gibi oturur, Hakka ve halka karşı hürmet göstermek yönünden böyle oturmayı tercih ederdi. Çok defa kuru toprak üzerine otururdu. Meclisine gelenler gam ve kederlerini unuturlar, neşe ve ferahlık duyarlardı.

Sofrasında misafirsiz yemek yemez, hizmetini görenlerle beraber yemek yemekten zevk alırdı. Kendi ihtiyacından fazlasını hayır işlerine sarfeder, ilim talebelerinin ihtiyaçlarını görürdü. Hirat’da ve Hıyâban şehirlerinde birer medrese, Câm şehrinde de bir câmi yaptırdı.

Molla Abdurrahman Câmi, bir defa okuduğu kitabı hiç unutmazdı. Onun için de bir daha bakma durumu olmazdı. Dünyaya meyletmez, ahret hayatına hazırlıkla meşgül olurdu. Yatsı namazını kıldıktan sonra bir saat kadar cemâatle sohbet ederdi. Daha sonra Allah-ü teâlâ’nın zikri ile meşgül olur, namaz kılar, kur’an-i kerim okumakla vakitlerini değerlendirirdi.

En fazla uykusu, gecenin üçte birinden az olurdu. Geri kalan zamanını ibadet etmekle geçirirdi. Sabah namazından sonra işrak vaktine kadar cenab-i Hakkın yarattıkları hakkında tefekkür, mürâkabe ederdi. Öğleye kadar eser yazma, kitap mütâlaası üzerinde durur, öğlden sonra talebeleriyle meşgül olurdu.

Molla Câmi (r.a.), Ehl-i Beyt’e ve Eshâb-i kirâma aşık idi. Onlara kötü gözle bakanlara, uygun olmayan sözleri sarfedenlere derhal cevaplarını verir, onları sustururdu. Bu sebeple Eshâb-i kirâm düşmanlarıyla hiç uyuşamadı ve onların daima tenkidlerine maruz kaldı. “Silsilet-üz-zeheb” ismindeki kitabında, i’tikâdnâme başlığı ile Ehl-i sünnet itikadını, otuz bahiste çok güzel bir üslüp ile anlattı.

Molla Câmi (r.a.), divanında, Türk hakanı Fatih Sultan Mehmed Hân’a hitaben, onu övücü şiirler yazdı. Ayrıca, onu oğlu Sultan Bâyezid’i metheden kasideleri de bulunmaktadır. Fatih için söylediği kasidelerden bazılarının Türkçeye tercümeleri şöyledir;

-“Ey kuzeyden esen rüzgar! Ne hoş kokular getiriyorsun. Haydi arzuların kıblesi olan semte doğru es!”

“-Ilık nefesine samimiyet kokularını karışır. Ve hep ihlâs yolundan giderek hedefe ulaş.”

-“Rica ve duâ denklerini Horasan’da bağladıktan sonra, Rum diyarına doğru yürü.”

-“Yolda bunyolun usul ve erkanını öğren. Büyüklerin yetiştiği dergâhın nerede olduğunu sor.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Balıklı göl (Şanlı Urfa)

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 8

-“Oraya varınca yüzünü hizmetçilerin ayak tozlarına sür. İzin isteyip, yeri öperek huzura gir.”

-“O cihan eri, gâzi padişahın önünde hikmetler saçarak söze gir ve de ki;”

-“Ey mertebesi yüksek olan padişah! Sana dünya mülkü, atalarından kalma bir mirastır.

-“Dünyada pek az kimse, böyle büyüklük ve ihtişam tahtında senin gibi fayz verme olgunluğuna sahip olabilmiştir.”

-“Sünnet-i seniyyenin her tarafa yayılması senin gayretinle oldu.”

-“Küfür yuvaları, kiliseler, yine senin hikmetinle câmiye çevrildi.”

-“Harblardeki isabetli tedbirlerinle, küfür ve sapıklık kal’alarını kökünden yıktın….”

Ayrıca Sultan İkinci Bâyezid hakkında da kasideler vardır. Molla Câmi (r.a.) ile Osmanlı sultanları arasında bu alaka, Osmanlı sultanlarının ilim, tasavvuf, şiir ve edebiyata çok önem vermelerindendir.

Osmanlı sultanları, Mevlânâ Abdurrahman Câmi hazretleri (r.a.) ni çok sevdiler. Onun duasına kavuşmak için can attılar. Bu sebeple Fatih Sultan Mehmed Hân, onu Anadoluya davet etti. Konya’ya geldiğinde, Fatih Sultan Mehmed Hân’ın vefat haberini alınca geri döndü.

Osmanlılar, Molla Câmi (r.a.) yi ne kadar sevdilerse, İrandaki Safevi şahları da o kadar çok düşmanlık ettiler.

Eshaâb-i kirâm düşmanları Horasan’a hücüm ettikleri sırada, Molla Câmi (r.a.) nin oğlu, babasının kabrini açarak, mübarek cenazesini başka yere defnetti.

Eshâb-i kirâm düşamanları Horasan’ı istila edip, Molla Câmi (r.a.) nin kabr-i şerifini açtıkları zaman, mübarek cenazesini bulamadılar. Ona olan düşmanlıklarından, kabirde bulunan tahta parçalarını yaktılar. Şâh İsmail de, kendi devrinde Hirat’ı zapettiği zaman şu emri verdi;

-“Mevlânâ Abdurrahman Câmi’nin nerede kitabı görülse, kitabın üzerindeki Câmi ismindeki “Cim” harfının noktasını kazıyıp, harfın üzerine “nokta” koyun. Bu suretle “Câmi” ismi “Hâmi” (olgunlaşmayan kimse) olsun.”

Bu hadiselere Horasanlı âlimler çok üzüldüler.

Mevlânâ Abdurrahman Câmi (r.a.) nin yeğeni;

-“Yazıklar olsun, ülkeler fetheden Şâh’ın insafına! O Câmi ki, bir ömür boyu cihan, onun kapısında köle olmuştur. Ne yazık ki,birkaç tıraşsız haydudun hatırı için, isminin altındaki noktayı traş ettirdi de, hâmi yazdırayım derken hamlık etti.” Demekten kendini alamadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Zeynelâbidin Cami-i nin külliyatının restore edilmesi (Nusaybin)

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 9

Bir kimse Molla Câmi (r.a.) ye gelerek;

-“Bana öyle bir şey öğretin ki, kalan ömrümde onu yaparak cenâb-i Hakkın rızasını kazanayım.” Dedi.

Molla Câmi (r.a.);

-“Hocam Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) ye de aynı sualı sormuşlardı. Cevap olarak mübarek elini sol göğsü üzerine götürüp, kalbini işaret etti. “Bunlarla meşgül olun, kalbinizden kötü huyları çıkarıp, yerine iyi olan, beğenilen huyları yerleştirin” demek istedi” Buyurdu.

Molla Câmi hazretleri (r.a.) yi çok sevenlerden biri anlattı;

-“Mevlânâ Abdurrahmna Câmi hazretleri (r.a.) ile hacca beraber gitmiştik. Bağdad’a geldiğimizde hastalandım. Her geçen gün hastalığımın arttığını hisediyor, öleceğimi sanıyordum. Mevlânâ hazretleri (r.a.) de ziyaretime hiç gelmemişti. Bunun için de ayrıca üzülüyordum. Aradan günler geçtiği halde, yataktan kalkamıyordum. Birgün arkadaşımızın bir koşarak yanıma gelip;

-“Mevlânâ Câmi (r.a.) seni ziyaret için geliyor.” Diyerek müjdeledi.

Bu sevinçli haber, bende yatağımdan doğrulacak kadar bir kuvvet meydana getirdi. Yatağın içine oturup beklemeğe başladım. Derken odama Molla Câmi hazretleri (r.a.) girdi. Onun girmesiyle, loş olan odam birden aydınlanıverdi. Yatağımın kenarına oturdu. Halimi, hatırımı sordu.

Buna cevap olarak,

-“Aşıkların ümid içinde yüz yıl bile bekliyeceğini” bir şiirle anlattım.Başını eğip, gözlerini yumdu ve bir müddet murâkabeye vardı. O anda bende bir ter boşanmaya başladı.

Başını kaldırıp bana;

-“Terlemeğe başladınız, yatağa giriniz. İnşaallah tez zamanda iyi olacaksınız.” Buyurdu.

Odamdan ayrılıp gittikten sonra, yatağa girdim. Yatakta beni şiddetli bir ter bastı. Terimi kurulamak için doğrulduğumda, hiçbir şeyimin kalmadığını gördüm. Mevlânâ Câmi hazretleri (r.a.) nin teveccühleri bereketi ile hastalıktan kurtuldum.

Molla Câmi birgün bir kimseye;

-“Ne iş yapıyorsun?” diye sordu.

O da;

-“Hamdolsun huzurluyum. Sıhhat ve afiyette bulunduğum halde dünyayı terk ederek bir köşeye çekildim. Cenâb-i Hakkın zikri ile meşgül oluyorum.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Zeynelâbidin Cami-i külliyatının restore edilmesi

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu) – 10

Molla Câmi hazretleri (r.a.) buna cevap olarak;

-“Huzur ve afiyet bu değildir. Huzur ve afiyet, insanın nefsinin emmârelikten kurtulup, itminâna kavuşulmasıdır Nefsi itminâna kavuştur da, ister sakin bir köşede otur, ister insanlar ın arasında.” Buyurdu.

Mevlânâ Câmi hazretleri (r.a.) nin talebelerinden biri anlattı;

-“Birgün hocamın mübarek cemâlini ve tatlı sohbetlerini arzulayarak huzuruna gitmek için yola koyuldum. Yolda giderken, karşıma fevkalâde güzel bir kadın çıktı. İkinci defâ görmemek için gözümü başka tarafa çevirdim. Fakat elimde olmayarak başımı çevirip bir daha bakmak istedim. O anda yanımda geçmekte olan odun taşıyan hamalın bir odunu gözüme çarğtı. Öyle acıdı ki, sanki gözüme ok saplanmıştı. Gözümden kan akmaya başladı. Yabancı kadına bakmanın cezasını hemen görmüştüm.

Kan durduktan sonra hocamın bulunduğu mescide gittim. Yanındaki pek çok kimselere nasihat ediyordu. Bir kenara oturup dinlemeye başladım.”

Hocamın bir ara sohbetin nevzusunu değiştirerek;

-“Birisi yolda gelirken, yanından geçmekte olan bir güzele bakmış. O anda bir el peyda olup, o kimsenin gözüne bir tokat vurmuş. Bu tokatın dehşetinden gözyaşları dinmemiş ve gözünden kan akıtmış.”

Hafiften bir nida gelip;

-“Bir kere harama bakmaya bir dokunmak kafidir. Eğer sen bakmaya devam edersen, biz de dokunmamızı arttırırız.” Buyurmuş.

Hocam bunu anlattıktan sonra, benden tarafa bakarak;

-“İnsan harama bakmaktan gözü korumalıdır ki, ona el uzanmasınlar.” Buyurdu.

Molla Câmi hazretleri (r.a.) 898 (M. 1492) senesi Muharram ayının onsekizine rastlayan Cu’ma günü, dostlarının okuduğu Kur’an-i kerimi dinledi. Ve son nefesinde Kelime-i şehâdeti getirdikten sonra vefât etti.

Sultan Hüseyn Baykara, veziri Ali Şir Nevâi, âlimler, seyyidler ve bütün Hirat’lılar Molla Câmi (r.a.) nin evine koştular.

Hazırlıklar bitirildikten sonra, büyük bir cemâat cenaza namazını kıldı ve hocası Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) nin kabri yakınında defnedildi. Mübarek kabri ziyarete açıktı. Dünyanın dört bucağından gelen aşıkları, onu ziyaret ederek, mübarek ruhlarından saçılan feyzlerden istifade ederler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu